Sevde ve Ömer, büyülü ormanda doğanın canlılığına ve güzelliklerine tanık olurken, doğayı koruma sorumluluğunu da öğrenirler.
Bir varmış, bir yokmuş… Yeşilin her tonunun dans ettiği, çiçeklerin en güzel kokularını yaydığı büyülü bir orman varmış. Bu ormanın derinliklerinde, Sevde ve Ömer adında iki kardeşin yaşadığı küçük bir köy bulunurmuş. Sevde, doğayı çok seven, her gün ormanda gezintiler yapan bir kızmış. Küçük kardeşi Ömer ise yürümeyi yeni öğrenmiş, minik adımlarla ablasını takip eden bir bebekmiş.
Bir gün Sevde, Ömer’i de yanına alarak ormana gitmeye karar vermiş. Annesinden izin aldıktan sonra, Ömer’in minik elini sıkıca tutmuş ve ormanın gizemli yollarına doğru birlikte yürümeye başlamışlar. Ormanın girişine geldiklerinde, önlerinde uzanan patika onları masalsı bir dünyaya davet ediyormuş. Kuşların cıvıltıları, rüzgarın yapraklarla yaptığı müzik, her adımda onları sarmalıyormuş.
Bir süre yürüdükten sonra, Sevde karşısına çıkan büyük bir meşe ağacının altında durmuş. Ağacın gövdesine dikkatlice bakınca, küçük bir kapı fark etmiş. Kapıyı açmaya cesaret eden Sevde, içeriden gelen ışık huzmesinin onları içeriye çağırdığını hissetmiş. Ömer’in elini biraz daha sıkı tutmuş ve birlikte kapıdan içeri girmişler.
Bir anda kendilerini rengarenk çiçeklerin, konuşan hayvanların ve sihirli yaratıkların olduğu büyülü bir ormanın ortasında bulmuşlar. Karşılarına çıkan bir kelebek, Sevde ve Ömer’e doğru uçarak, “Hoş geldiniz! Benim adım Pırıltı. Burası Büyülü Orman. Burada her şey canlı ve konuşkan. Size ormanımızı gezdirmek isterim,” demiş.
Pırıltı, onları büyülü nehirlerin, ağaçların içinde saklı perilerin yaşadığı yerlerin ve her biri başka bir hikaye anlatan çiçeklerin olduğu yerlere götürmüş. Ömer, her gördüğü hayvana gülerek el sallıyormuş. Sevde ise hayranlıkla etrafı izliyor, her yeni keşifte kalbinin hızlandığını hissediyormuş.
Bir süre sonra, Pırıltı, Sevde’ye dönerek, “Burada doğayı korumanın ne kadar önemli olduğunu biliyor musun? Biz bu ormanı hep birlikte temiz tutuyor, canlıların mutlu yaşaması için çalışıyoruz. Eğer isterseniz, siz de bizimle bu ormanı koruyabilirsiniz,” demiş.
Sevde bu teklife çok sevinmiş. Pırıltı, Sevde’ye ve Ömer’e ormanın en güzel çiçeklerinden yapılmış taçlar vermiş ve “Bu taçları taktığınız sürece, bu ormanın dostları olacaksınız,” demiş. Sevde ve Ömer taçlarını takmışlar ve Pırıltı ile birlikte ormanın her köşesini dolaşarak çiçekleri sulamış, ağaçları sevmişler.
Gün batımına yaklaştıklarında, Pırıltı onları büyülü kapının önüne getirmiş ve “Artık geri dönme zamanı. Ama unutmayın, buraya her zaman gelebilirsiniz. Siz Büyülü Orman’ın koruyucuları oldunuz,” demiş.
Sevde ve Ömer, ormanın kapısından çıkar çıkmaz kendilerini tekrar köylerinin yakınında bulmuşlar. Eve dönerken, bu büyülü macerayı asla unutmayacaklarına karar vermişler. Artık her gün doğayı korumak için ellerinden geleni yapacak, ormanın onlara öğrettiği değerleri hep hatırlayacaklarmış.
Ve böylece, Sevde ve Ömer, doğanın en iyi dostları olarak yaşamışlar. Masal bu ya, belki bir gün tekrar Büyülü Orman’a gidip Pırıltı ile buluşurlar. Kim bilir?
Gökten üç elma düşmüş; biri Sevde ve Ömer’e, biri Pırıltı’ya, biri de bu masalı dinleyen çocuklara…
Çocuklarınız için isme özel masal yazdırın. Kendilerini özel hissettirecek masallarla onlara unutulmaz anılar bırakın.
Görüşleriniz bizim için çok kıymetli. Masalı okuduktan sonra düşüncelerinizi yazmanızı rica ederiz. Teşekkürler!