Kerem ve Çağan, tahtaya çizdikleri sayı küplerinin canlanmasıyla büyülü bir sayı dünyasında kaybolan sayıyı bulmak için zorlu bir maceraya çıktılar. Bu macera, matematiğin önemini ve hayatımızın her anında yer aldığını gösterdi.
Bir zamanlar, sayıların büyülü dünyasına merakla bakan iki küçük dost vardı: Kerem ve Çağan. İkisi de 6 yaşındaydı, yan yana oturdukları sırada her zaman gözleri ışıldar, kafalarında yeni oyunlar kurarlardı. Günlerden bir gün, teneffüs zili çaldığında, Kerem heyecanla yerinden fırladı. O gün, sıradan bir teneffüs olmayacaktı. İçinde sakladığı bir sır vardı; bir macera, sadece ikisinin çıkabileceği bir keşif.
“Çağan! Bugün sana inanılmaz bir şey göstereceğim!” dedi Kerem, gözlerinde parıltılarla.
“Nedir bu? Yine mi hırsız-polis?” diye sordu Çağan, ama Kerem’in yüzündeki sır dolu gülümsemeyi görünce heyecanla ekledi, “Yoksa daha da eğlenceli bir oyun mu?”
Kerem, öğretmenlerinin olmadığı bu kısa teneffüste, tebeşiri kaptı ve sınıfın büyük kara tahtasına doğru ilerledi. “Hayır, bu defa çok daha farklı. Numberblocks’ı biliyorsun değil mi?” dedi, tebeşirle tahtaya büyük, renkli sayı küplerini çizerken. “Bugün kendi sayılar dünyamızı yaratacağız! Tıpkı o çizgi filmdeki gibi.”
Çağan merakla ona katıldı. Tebeşirle çizilmiş bir “Bir” tahtada belirdi, sonra “İki”, “Üç” ve “Dört” sırasıyla yerini aldı. Tahta, adeta parıldıyordu. Ama daha çizmeleri bitmemişti. Tam o sırada, tahtadaki sayılar hafifçe titremeye başladı. İlk başta küçük bir titreşimdi, ama sonra, gözleri ışıl ışıl olan bu sayı küpleri hareketlenmeye başladı. Bir anda, sayılar tahtadan çıkarak sınıfın içinde zıplamaya ve dans etmeye başladılar!
“Bu… bu imkânsız! Gerçekten canlandılar!” dedi Çağan, gözlerine inanamıyordu.
Kerem ise heyecanla güldü. “Gördün mü! Numberblocks dünyasını sınıfımıza getirdik!” dedi, büyük bir gururla. Sayılar sınıfın içinde mutlulukla dönüp duruyordu.
Ancak neşeleri kısa sürdü, çünkü sayı küpleri bir araya toplanıp sayılmaya başladılar. “Bir, iki, üç, dört, beş…” Ama bir eksik vardı. Herkes, altıncı sayıyı bekliyordu, ama o hiç gelmedi.
Beş numara üzüntüyle, “Altı kayıp! Onsuz hiçbir şey doğru değil! Altı olmadan sayılar dünyası eksik kalır. Onu bulmalıyız,” dedi.
Kerem ve Çağan hemen birbirlerine baktılar. “Onu bulmalıyız!” diye bağırdı Kerem cesurca. “Altı’yı bulmazsak, bu büyülü dünya tamamlanmaz.”
Tam o sırada sınıfın ortasında sihirli bir kapı belirdi. Kapı, parlak ışıklarla süslenmişti ve etrafında süzülen sayılar vardı. Ancak Altı numarası yoktu; soluk bir ışıkla titreyip duruyordu.
“Bu kapı bizi Numberblocks dünyasına götürecek!” dedi Kerem. “Altı’yı bulmak için buradan geçmeliyiz.”
Çağan hiç tereddüt etmeden, “Hadi o zaman, ne bekliyoruz?” diye yanıtladı. İkisi de büyük bir cesaretle sihirli kapıdan adım attılar.
Ve kendilerini büyülü bir dünyada buldular. Göz alabildiğine sayıların dans ettiği, göklerde devasa küplerin süzüldüğü bir diyar. Ağaçlar, yaprak yerine sayılar taşıyordu; nehirlerse renk renk sayılarla dolu akıyordu.
“Vay canına! Burası tam bir masal dünyası,” dedi Çağan, etrafına hayran hayran bakarak.
Kerem de aynı hayranlıkla baktı. “Ama bu büyülü dünyayı kurtarabilmemiz için altı’yı bulmalıyız,” dedi, hemen ciddi bir tavırla.
İki arkadaş sayıların dünyasında ilerlemeye başladılar. Yol boyunca, sayılarla dolu köprülerden geçtiler, sayılardan oluşmuş tepeleri aştılar. Ama her adımda karşılarına bir bilmece çıkıyordu.
İlk bilmecede büyük bir sayı kapısı, onlara şu soruyu sordu: “Üç ile üçü toplarsanız ne elde edersiniz?”
Kerem hemen cevap verdi: “Altı!”
Ama kapı açılmadı. Çünkü eksik olan altı sayısı bulunmadığı için cevap doğru olsa da, kapı hareket etmiyordu. “Altı olmadan geçemeyeceğiz,” dedi Kerem.
Yolculukları böylece daha da zorlu bir hal aldı. Sayı dünyasının her köşesinde başka bilmecelerle karşılaştılar, her bir bilmeceyi çözmeye çalıştılar ama eksik olan altı olmadan hiçbir kapı tam olarak açılmıyordu. Nihayet, büyük bir dağın eteğine vardılar. Sayıların dünyasının en yüksek zirvesine tırmanmaları gerektiğini öğrendiler.
Dağa tırmanmak zor oldu, ama iki arkadaş pes etmedi. Zirveye ulaştıklarında, büyük bir taş kapının önünde durdular. Kapı devasa ve görkemliydi. Üzerinde, altın harflerle şu soru yazıyordu: “Beş ile biri toplarsanız ne elde edersiniz?”
Kerem bir an düşündü, sonra gülümseyerek, “Tabii ki altı!” dedi. Ve kapı ağır ağır açıldı.
İçeri girdiklerinde kayıp sayıyı buldular. İşte orada, parıl parıl duran Altı onları bekliyordu! Küçük sayı, sevinçle Kerem ve Çağan’a doğru koştu. “Teşekkür ederim! Beni buldunuz. Artık sayılar dünyası tekrar dengeye kavuşacak!” dedi.
Kerem ve Çağan, Altı’yı kucaklayarak onu matematik dünyasının merkezine götürdüler. Altı yerine oturduğu anda, tüm dünya canlandı. Gökyüzü daha parlak oldu, renkler daha da belirginleşti ve bütün sayılar birbirine neşe içinde karıştı.
Beş numara onlara yaklaşıp minnetle gülümsedi: “Matematiğin sihrini çözdünüz! Sayılar olmadan bu dünya dengede kalamazdı, ve siz bunu başardınız.”
Kerem ve Çağan, parıldayan madalyalarını aldıktan sonra sihirli kapı bir kez daha açıldı ve kendilerini tekrar sınıfta buldular. Sınıf hâlâ aynıydı, ama onların kalbinde artık bambaşka bir maceranın sıcaklığı vardı. İki arkadaş, tahtadaki sayılara baktı ve gülümsedi.
Her ne kadar bu büyük macerayı kimse bilmeyecek olsa da, ikisi de artık matematiğin büyüsünü keşfetmiş ve sayılarla dolu bir dünyada kahraman olmuşlardı. Masal dünyası her zaman onları bekliyor olacaktı, tıpkı sınıfta her teneffüs onları bekleyen yeni oyunlar gibi…
Çocuklarınız için isme özel masal yazdırın. Kendilerini özel hissettirecek masallarla onlara unutulmaz anılar bırakın.
Görüşleriniz bizim için çok kıymetli. Masalı okuduktan sonra düşüncelerinizi yazmanızı rica ederiz. Teşekkürler!