Selim, Mustafa ve Ali’nin birbirlerine olan inançları, futbol sahasında gerçek kahramanlar olmalarını sağladı. Futbol sadece yetenekle değil, cesaret ve kardeşlikle oynanan bir oyundur.
Bir varmış, bir yokmuş, futbol sevdasıyla yanıp tutuşan üç kardeş varmış. Bu kardeşlerin en büyüğü, 13 yaşındaki Selim, futbolun sadece bir oyun değil, bir yaşam tarzı olduğuna inanırmış. Gözlüklerinin ardında bilgelik dolu bakışlarıyla kardeşlerine her zaman yol gösteren bir abiymiş. O, topu ayağına aldığında sanki sahada değil de bir sanat eseri yaratıyormuş gibi oynar, her attığı adımda futbolun büyüsünü hissettirirmiş.
Ortanca kardeş Mustafa, 8 yaşındaymış. Ailesi ona bazen “Muçi” diye seslenirmiş, çünkü sahada o kadar hızlı ve çevik hareket edermiş ki, top adeta onunla bir olurmuş. Mustafa, futbol okulunda abisi Selim gibi başarılı olmak için sürekli çalışır, ama futbolun gerçek sihrinin takım ruhunda ve kardeşlikte olduğuna inanırmış.
En küçükleri Ali ise henüz 6 yaşındaymış. Futbolu abileri kadar çok sever, parkta oynarken topu öyle ustalıkla kontrol edermiş ki, herkes onun yaşına göre yeteneğine hayran kalırmış. Ama Ali’nin bir sırrı varmış: Her ne kadar futbolu sevse de, futbol okuluna gitmek konusunda cesaret edemiyormuş. İçindeki korku, onu bu adımı atmaktan alıkoyuyormuş.
Bir gün, altın sarısı güneşin altında futbol oynarken, Selim ve Mustafa, Ali’yi sahaya çağırmışlar. “Ali, seninle oynamak istiyoruz,” demiş Selim, bilgece bir gülümsemeyle. “Senin de futbol okuluna gitmen gerek,” diye eklemiş Mustafa, topu ona doğru yuvarlayarak.
Ali biraz çekingen durmuş. Tam o anda, sahaya doğru esrarengiz bir figür belirmiş. Kardeşler şaşkınlıkla bu figüre bakmışlar. Yavaşça onlara doğru yaklaşan bu kişi, efsanevi bir futbolcuymuş! Bu futbolcu, futbolun ruhunu taşıyan ve adı tüm dünyada efsaneleşmiş olan Eski Usta, nam-ı diğer Fırtına Ayak Metin’miş. Gençliğinde dünyanın dört bir yanında oynadığı maçlarla ün kazanmış olan bu futbolcu, bir zamanlar en büyük yıldızlardan biriymiş. Fırtına Ayak Metin, şimdi yaşlanmış olsa da, futbolun ruhunu hâlâ içinde taşırmış.
Fırtına Ayak Metin, Selim, Mustafa ve Ali’ye doğru yaklaşıp gülümsemiş. “Sizi izledim, gençler,” demiş kısık ama güçlü bir sesle. “Futbolu seviyorsunuz, bu belli. Ancak futbol sadece sahada top sürmek değildir. Gerçek futbol, cesaret, kardeşlik ve tutkuyla oynanır. Ben de sizin yaşlarınızdayken, korkularımla yüzleşmek zorundaydım.”
Kardeşler şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar. Bu efsanevi futbolcu, gerçekten de karşılarında duruyormuş! Fırtına Ayak Metin, elindeki futbol topunu yere bırakmış ve konuşmaya devam etmiş. “Size bir teklifim var,” demiş. “Eğer bu sahada birlikte oynamayı başarırsanız, futbolun gerçek gücünü keşfedeceksiniz. Ama bu kolay olmayacak; her birinizin içindeki korkularla yüzleşmeniz gerekecek.”
Selim topu eline almış ve kardeşlerine dönüp bakmış. “Hazır mısınız?” diye sormuş. Mustafa hemen yerinde zıplamış, “Her zamanki gibi abim!” demiş. Ali ise biraz tereddütlüymüş. Fırtına Ayak Metin ona bakıp başını sallamış. “Korkularınla yüzleşmekten korkma, Ali,” demiş. “Futbol sahasında cesaret, yetenekten daha büyük bir güçtür.”
O anda, Metin’in sihirli bir hareketiyle saha etraflarında dönmeye başlamış, sanki dünya ters yüz olmuş gibiymiş. Bir anda kendilerini bambaşka bir sahada bulmuşlar. Bu yeni saha, ışıl ışıl parlayan çimenlerle, dev kalelerle ve gökyüzünde uçan devasa futbol toplarıyla doluymuş. Ama sahada sadece futbol değil, aynı zamanda kardeşlik ve cesaret sınavı da varmış.
Selim, ilk pası vererek oyunu başlatmış. Mustafa hızla topu almış ve sahada bir yıldız gibi hareket etmeye başlamış. “Muçi, bana pas ver!” diye seslenmiş Selim. Mustafa hızla topu abisine göndermiş. Selim, dev kaleye doğru ilerlerken gözlüğünün ardında parıldayan bir ışıltı varmış. Topu ustalıkla ejderha gibi dev bir kalecinin üstünden atarak ağlara göndermiş. İlk gol onlarınmış.
Ama sıra Ali’ye geldiğinde işler değişmiş. Ali, içindeki korkuyu yenmekte zorlanıyormuş. Sahada dev bir engel gibi duran dev futbol topu, ona gitgide büyüyormuş gibi gelmiş. Fırtına Ayak Metin’in sesi bir kez daha yankılanmış: “Ali, cesaretini topla! Futbol, kalpten gelir. Kardeşlerinle birlikte oynamanın gücünü hisset.”
Ali, derin bir nefes almış. Gözleri abilerine çevrilmiş. Selim ve Mustafa ona güvenle bakıyormuş. Ali, topu kontrol etmiş ve devasa engelin üstüne doğru koşmaya başlamış. İlk başta korksa da, kalbindeki futbol aşkı onu cesaretlendirmiş. Topa vurduğu anda, sanki zaman durmuş. Top, dev engeli aşmış ve kalenin içine doğru süzülmüş.
O anda, saha bir kez daha parlamış. Her şey bir anda normale dönmüş. Fırtına Ayak Metin gülümseyerek kardeşlere yaklaşmış. “Başardınız,” demiş. “Futbolun gerçek gücünü keşfettiniz. Birlikte oynarken cesaret, kardeşlik ve tutku, yetenekten daha önemlidir. Ali, sen de artık futbol okuluna gitmeye hazırsın.”
Ali, abilerine dönmüş, gözlerinde sevinçle karışık bir cesaret parıltısı varmış. “Artık hazırım!” demiş gururla. “Futbol okuluna gitmek istiyorum ve abilerimle birlikte sahada oynamak istiyorum.”
Selim ve Mustafa, küçük kardeşlerine sarılmışlar. “Senin cesaretin, bizim en büyük gücümüz,” demiş Selim, gururla. Mustafa ise, “Artık birlikte oynayacağımız çok daha büyük maçlar var, Ali,” diyerek sevinçle topu havaya fırlatmış.
O günden sonra, üç kardeş birlikte futbol oynamışlar ve Ali, futbol okuluna gitmeye karar vermiş. Kardeşlik bağları, futbol sahasında parlayan en büyük sihir olmuş.
Çocuklarınız için isme özel masal yazdırın. Kendilerini özel hissettirecek masallarla onlara unutulmaz anılar bırakın.
Görüşleriniz bizim için çok kıymetli. Masalı okuduktan sonra düşüncelerinizi yazmanızı rica ederiz. Teşekkürler!