Zamanın Bekçileri olan Azra ve Muhammed Ali, cesaret, kararlılık ve iş birliğiyle zamanın dengesini korumanın önemini öğrenirler.
Bir varmış, bir yokmuş, uzak diyarlarda, rüzgarın fısıldadığı, yıldızların parlaklığıyla ışıldayan bir evde Azra ve Muhammed Ali adında iki kardeş yaşarmış. Bu kardeşler, evlerinin tavan arasında gizemli oyunlar oynamayı çok severmiş. Tavan arası, yılların tozuyla örtülmüş, eski eşyalarla dolu bir hazine sandığı gibiymiş.
Bir gün, Azra, tozlu rafların arasında parlayan bir şey fark etmiş. Bu, üzerinde tuhaf semboller ve parıldayan yıldızlar olan eski bir cep saatinden başkası değilmiş. Saatin kapağını araladığında, Muhammed Ali’nin gözleri heyecanla parlamış. Ancak, tam o anda, saatin içinden büyülü bir ışık yükselmiş, odayı bir girdaba çevirmiş ve çocukları içine çekmiş.
Gözlerini açtıklarında, Azra ve Muhammed Ali kendilerini bambaşka bir dünyada bulmuşlar. Renkli gökyüzü altında, dev ağaçların arasında parlayan yapraklarla kaplı, esrarengiz bir dağın tepesindelermiş. Bu dünya, zamanın durduğu, geçmişle geleceğin iç içe geçtiği bir diyar olarak bilinir ve sadece Zamanın Bekçileri bu dünyanın dengesini koruyabilirmiş.
Bu büyülü yerde, karşılarına ak sakallı, bilgeliği gözlerinden okunan yaşlı bir adam çıkmış. “Hoş geldiniz, genç bekçiler,” demiş yumuşak bir sesle. “Bu diyarın zamanı bozulmuş. Eğer doğru zamanı bulamazsanız, bu dünya sonsuza dek değişecek ve karanlığa gömülecek.”
Azra ve Muhammed Ali, doğru zamanı bulmak için yaşlı adamdan yardım almış ve üç büyülü diyara doğru yola çıkmışlar. İlk durakları, Kayıp Zaman Ormanı’ymış. Bu ormanda, her bir ağacın gövdesinde farklı zaman dilimleri saklıymış. Ormanın derinliklerinde yaşayan Zaman Perisi, onlara zamanın sırlarını öğretmiş ve içlerinden geçebilecekleri bir büyülü kapı açmış. Kapının ardında dev bir kum saati varmış, ama saatin kumu akmıyormuş. Zaman Perisi, saatin kumunu harekete geçirecek büyülü bir kum tanesi hediye etmiş.
Ormandan çıkıp Geleceğin Şehri’ne varmışlar. Burada her şey hızla yaşlanıyor, zaman adeta koştura koştura geçiyormuş. Azra ve Muhammed Ali, saatin ibrelerini doğru anda çevirmiş ve şehirdeki zamanı yavaşlatarak dengeyi sağlamışlar. Şehirdeki insanlar onlara teşekkür etmiş ve bir madalyon hediye etmişler.
Son olarak, çocuklar geçmişin derinliklerine inmişler. Burası, kadim zamanların hatıralarının saklandığı Zaman Mağarası’ymış. Mağaranın içinde kayıp ibreyi saklayan eski bir taş varmış. Çocuklar taşın üzerindeki gizemli yazıtları çözüp ibreyi bulmuşlar ve saati tamamlamışlar.
Saat tamamlandığında, Azra ve Muhammed Ali yeniden tavan arasında bulmuşlar kendilerini. Ama bu kez, yaşadıkları maceranın gerçek olduğunu biliyorlarmış, çünkü Azra’nın avucunda hâlâ peri tozu gibi ışıldayan kum tanesi duruyormuş. Muhammed Ali ise cebindeki madalyonu sıkıca tutuyormuş.
“Sanırım gerçekten Zamanın Bekçileri olduk,” demiş Azra, gözlerinde bir parıltıyla.
O günden sonra, her tavan arasına çıktıklarında, Azra ve Muhammed Ali saati yanlarına alır, belki bir gün yeniden zamanın içinde kaybolacakları bir maceraya atılmanın hayalini kurarlarmış.
Ve onlar tavan arasında yeni bir sırra doğru adım attıkça, uzak diyarlardaki rüzgar, onların maceralarını fısıldamaya devam etmiş.
Bu masal, Azra ve Muhammed Ali’nin büyülü bir dünyada yaşadığı unutulmaz bir macerayı anlatıyor. Zamanın sırlarını keşfettikleri bu yolculuk, onların cesaretini ve zekasını ortaya çıkarıyor.
Çocuklarınız için isme özel masal yazdırın. Kendilerini özel hissettirecek masallarla onlara unutulmaz anılar bırakın.
Görüşleriniz bizim için çok kıymetli. Masalı okuduktan sonra düşüncelerinizi masalın altına yazmanızı rica ederiz. Teşekkürler!
Çok güzel olmuş emeğinize sağlık çok teşekkür ederiz 🥰
Beğenmenize çok sevindik. Umarım çocuklarınız için unutulmaz bir anı bırakabilmişizdir 💖