Aybüke, bir masalın içine dalarak dostluk, cesaret ve doğanın güzelliklerini keşfetti. Bize, her zaman hayallerimizin peşinden gitmemiz ve yeni dünyaları keşfetmemiz gerektiğini hatırlatıyor.
Bir zamanlar Aybüke adında tatlı mı tatlı, maceracı bir kız çocuğu varmış. Aybüke, bir akşam yatağına yattığında annesi ona Karlar Ülkesi’nin büyüleyici hikâyesini anlatmaya başlamış. Annesinin sesi o kadar huzur vericiymiş ki, Aybüke gözlerini kapatmadan önce kendisini Elsa ve Anna’nın maceralarının arasında hayal ediyormuş. Masal devam ederken, Aybüke’nin göz kapakları ağırlaşmış ve derin bir uykuya dalmış.
Gözlerini yeniden açtığında, etrafında kar taneleri yavaşça düşerken bulmuş kendini. Burası ne kadar da tanıdık gelmiş! “Bu… Karlar Ülkesi!” diye fısıldamış heyecanla. Bembeyaz karlarla kaplı dağlar, devasa çam ağaçları ve uzakta bir saray görünüyormuş. Aybüke, büyülenmiş bir halde kar tanelerinin arasında yürüyerek sarayın yolunu tutmuş. Yolu aydınlatan kar kristalleri, sanki ona rehberlik ediyormuş.
Sarayın önüne geldiğinde, büyük ve parlak kapılar kendiliğinden açılmış. İçeriye girdiğinde Elsa ve Anna ile karşılaşmış. İki kız kardeş Aybüke’yi sımsıcak bir gülümsemeyle karşılamış. Elsa, “Hoş geldin, Aybüke! Seni burada görmek ne güzel!” demiş. Anna ise neşeyle elini tutup, “Seninle tanışmak için sabırsızlanıyorduk! Hadi, Karlar Ülkesi’ni gezelim,” diye eklemiş.
Aybüke, Elsa ve Anna’nın peşine takılmış. İlk olarak Elsa, ona buzdan yapılmış muhteşem bir heykel parkını göstermiş. Her heykel, kar tanelerinden yapılmış özel bir sanat eseriymiş ve ışıklar onlara vurdukça hepsi parıl parıl parlıyormuş. Anna, “Bu heykeller, Karlar Ülkesi’nin hikâyelerini anlatıyor,” demiş. Aybüke hayranlıkla heykelleri incelerken, buzdan yapılmış dev bir at heykeli dikkatini çekmiş. Anna ona, “Bu at, büyük kar fırtınasında halkımızı kurtaran cesur bir kahramanın anısına yapıldı,” diye anlatmış.
Gezintileri devam ederken, Elsa Aybüke’yi büyülü bir ormana götürmüş. Ağaçların dallarından minik kar taneleri dans eder gibi süzülüyormuş. Ormanın derinliklerinden hafif bir melodi duyuluyormuş. Bu, kar tanelerinin şarkısıymış! Elsa, Aybüke’ye dönüp, “Karlar, doğanın bir parçası ve onlar da tıpkı bizler gibi duygulara sahip. Şarkıları onların mutluluğunu yansıtır,” demiş. Aybüke gözlerini kapatıp melodiyi dinlerken, içinde büyük bir huzur hissetmiş.
Sonra Anna, Aybüke’yi kar kızağıyla bir yolculuğa çıkarmış. Rüzgârın hışırtısı, kızağın kayarken çıkardığı sesle birleşmiş ve Aybüke, hızla kayan kızağın üzerinde kahkahalar atmış. “Bu, hayatımda yaşadığım en güzel macera!” demiş içinden.
Günün sonunda, Elsa ve Anna, Aybüke’yi sarayın büyük salonuna götürmüş. Burada dev bir buzdan masa hazırlanmış ve üzerinde sıcak çikolatalar, kar taneli pastalar ve leziz tatlılar varmış. Üçü birlikte kahkahalar içinde masada oturmuş, dostça sohbet etmişler. Elsa, Aybüke’ye nazik bir gülümsemeyle, “Sen de Karlar Ülkesi’nin bir parçası oldun artık. Ne zaman istersen geri gelebilirsin,” demiş. Aybüke, kalbinin mutlulukla dolduğunu hissetmiş.
Ancak yavaş yavaş göz kapakları yeniden ağırlaşmaya başlamış. Elsa ve Anna, Aybüke’ye sımsıcak bir veda etmiş ve Aybüke’nin gözleri kapanmış…
Sabah olduğunda, Aybüke yatağında gözlerini açmış. “Ne kadar gerçekti!” diye düşünmüş. “Acaba Elsa ve Anna’yı gerçekten ziyaret ettim mi?” Etrafa bakındığında yastığının üzerinde minik, parlak bir kar tanesi bulmuş. O anda her şeyin gerçek olduğunu anlamış ve büyük bir gülümsemeyle güne başlamış.
Çocuklarınız için isme özel masal yazdırın. Kendilerini özel hissettirecek masallarla onlara unutulmaz anılar bırakın.
Görüşleriniz bizim için çok kıymetli. Masalı okuduktan sonra düşüncelerinizi yazmanızı rica ederiz. Teşekkürler!